8 Nisan 2014 Salı

Güneşi Beklerken / 39. Bölüm


  Güneşi Beklerken - 39. Bölüm Yorumlarım

   Selam Sayer Peoplee.. ;) Normalde her bölüm hakkında yorumlarımı yazmıyorum ama bu bölümü izlerken sürekli aklım da "Bunu Blog'a yazmalıyım, burayı da eklemeleyim.." diye kendi kendime konuştum. Saat gecenin 01:58 oldu onun için tek tek ayırmaktansa aklımda kalanları tek bir başlık altında yazayım dedim bende.. :))
  
  Öncelikle tabii ki bende sizler gibi Zeynep'in verdiği röportajın devamını, çocuğunu ve çocuğun babasının kim olduğunu çok merak ediyorum. Bizim Gölyazı Elma'sı 2. bir Leydi Diana olmuş resmen.. Verdiği röportaja bakılırsa bence Sayer Holding'in baş koltuklarından birine oturmuş gibi. Ben Gölyazı Gülümüzün eskisi gibi saf ve temiz olmasını ve geleceğini koşu üzerine kurmasını isterdim. Gerçekten bir Gölyazı Zeynep'i olarak. Sonuçta Zeynep'i yapısı bu. İstanbul'a ilk geldiği günlerde daha saf daha gerçekçi bir yapısı vardı ve bence gittikçe bozuyorlar karakterini.. 
 "Anne" lafını duyunca gerçekten şok oldum! Hatta gerçekte inanamadım.


 O sırada yanında Kerem olmadığı için aklımdan "Belki röportajı yapan kadının çocuğu falandır.." diye fikirler bile geçti.. Yani düşünüyorum dedesi Osman'la olanlardan sonra Kerem'e gitse. Bir kaç gün veya hafta içerisinde beraber olsalar, oradan da bir kaç ay verseler hamile kalması için.. Ee bu çocuk daha küçücük. Sesi dört beş yaşında bir çocuk sesi. Bu kız daha 17 yaşında. Bir yıl hamilelik süreci desen, beş yıl da çocuğun yaşı desen, altı yıl eder.. 23 yaşında bebeği oldu diyelim. 22 yaşında üniversitesi bitse daha bir yıl içerisinde nasıl şirketin en üst kademelerine yükseldin? Bir de orada hiç 23 gibi göstermiyor. Daha kadınsı, 30 gibi falan gösteriyor.. (Bu arada matematiğim bu kadar kötüyken bunu hesaplayabilmeme çok şaşırdım. Filozof Thales havalarındayım şuan :DD ) Zeynep'i konuşması bittiğinde paranoya hikayeler kurmaya başladım tabii. Öküz altında buzağı aramakta üstüme yoktur..  Umarım evlatlık falan edinip Kerem'e kendi çocuğu gibi göstermez. Klasik Türk dizileri! Beklenir sonuçta. =/ Güneş olma ihtimalini düşünemiyorum bile..!

  Güneş'e gelince.. Bütün bölüm boyunca Kerem'i dönme dolap gibi oynattın parmağında.. Normal bir dille "Sayerler Kimya"nın fotoğrafını yollasa daha iyi olurdu yani. Sokağa yazı yazmalar, okula not koymalar, plak falan zor iş.. Ayrıca dizi de Kerem'in mekanını yaktıkları için artık mekan olarak Beykoz Kundura Fabrikası'nı kullanmazlar diye tahmin ediyorum. Orayı mekan olarak kullanmadıkları için de arka tarafını Sayerler Kimya olarak çekmişler.. Dış mekan ve iç mekan çekimlerine daha dikkat etmeleri gerektiğini düşünüyorum. 
   
  Dizinin ana sorunlarını geçerseeek gelelim çiftlerimize.. En heyecanlandığım kısım, çünkü yazacak o kadar çok şey var ki ben yine de kısaltmaya çalışacağım. Çünkü saat gecenin ikisi oldu. :)) Evet yine gecenin bir saatine kaldı çünkü gündüz Aşk Ve İntikam'ın yazımını yapıyordum. 
 İlk öncelikle Yağmur ve Can'la başlamak istiyorum.. 


           
          

 Bu sahneyi izlerken bende aynen "I want to dieeeeeeee :'(" dedim! Yani benim biricik aşkım çiftlerinin içine.... tövbe ya Rabbim ya.. :(( Ben onlara kendi senaryom da kıyamıyorum, sevgili (!) Gökhan sen nasıl kıyarsın?.. Ne güzel gül gibi geçinip gidiyorlardı. Demet'le Osman'ın arasını, Cihan'la Tülin'in arasını ne bileyim hiç olmazsa Ahmet ve Sevim'in arasını bozmak varken Can ve Yağmur niye?!! Zaten Pazar günü okul çekimleri vardı. YağCan'cılara tüyo vermek gibi olmasın ama Ece Bozkaya ve Efecan Şenolsun'un dışarı da merdivenler de baya sohbet çekimi yapıldı. Can rolü tabii ki Yağmur'u sevdiği için Efecan üzgün oynadı karakterini ama eminim Dilan şıllağı bu durumdan faydalanacaktır. Sonuçta Yağmur annem yüzünden senden ayrıldım dedi. Can yanlış anlayıp gidip saçma sapan şeyler yapmazsın umarım bebeğim..!





Gökhan Horzum'a karşı olan sinir ve nefret duygularım tavan yapsa bile burada rahatlayamacağım için bölümde en çok güldüğüm ve özendiğim çiftlere geçiyoruz.. Belki çoğunuzun aklından "ZeyKer" geçiyordur ama değil beybilerim.. ;)) Bu bölümün çifti bence Aksel ve Melis'ti...




  -Ben de sıradan bir kızlar tuvaletin de okulun ikinci en cool yakışıklısını görsem çığlık atarım. ;) -
 Aksel'im ya... Sen nasıl bir tatlılıksın? Kerem'e karşı olan egosunu yenemeyen bir insan sevgilisini bir kaç dakika görmek için kızlar tuvaletini giriyor.. ( Gerçi Melis yerine başka biri gelseydi senin o ukala smile'ın daha farklı bir şekil alırdı ama neyse.. ;) )
  Melis'in başlarda Aksel'e yaptığı K.T.K.T (Klasik Türk Kızı Tripleri)ne anlam verememiştim.. Bence hem babası işten ayrıldığı için hem de hala Aydan'la olanları unutamadığı için yapmış olabilir. Kerem'den sonra kendisini gerçekten seven bir adam bulunca haklı olarak "Sevgili Tripleri" yapma isteği uyandı kız da..
 Ve.. Dizinin en bomba sahnelerinin başında gelen "Kes sesini ve öp beni!" sahnesi.. Facebook, Twitter ve blogger'larda o kadar çok yazılar gördüm ki.. Biraz Amerikan bir sahne olmuş ;) Evet ama bence çok da yakışmış. Yağmur'un makyajı, duruşu, söyleyiş tarzı bence oturmuştu. "Zeynep söylese daha güzel olurdu, Yağmur bu sahneyi yapamamış." gibi bakış açısı olan arkadaşlara da saygım var ama ben burada yazdığım yazılar da karakterlere ve oyunculara tarafsız bakıyorum. Yağmur'un özel bir fanı da değilim ama yakıştıramama olayını tuhaf buldum açıkçası...



 Bu sahnede kalbim sıcak ekmeğe gömülen tereyağı gibi eridi resmen.. Ve Kerem'den sonra Ex Aşkımı buldum galiba.. 


Ozaaaann! Benim olmalısıııın..!! Onu istiyoruum. :'( 




Gelelim Ozan'ın başarılı partneri Yağmur Tanrısevsin'e... Melis'e geçmeden önce Yağmur hakkında bir kaç bir şey söylemek istiyorum. Yağmur'u çoğumuz Güneşi Beklerken'den önce Adını Feriha Koydum'dan tanıyorduk. Ben pek bakmazdım o diziye ama Yağmur'un olduğu sahneleri izlediğim de ona bir türlü kanım ısınamamıştı. Tanıştığım set çalışanları, ve ziyaretlerine gittiğim ekiplerin çoğun da olmadığı gibi o dizinin de kamera arkası ekibi pek sıcak kanlı sayılmazdı. Ama Güneşi Beklerken'de ve ekibin de tanıdıktan sonra çok ısındım ona. İnsana oynadığı karakter yapışır derler ya o zamanlar bende öyle zannediyordum galiba. :)) Bu Melis karakterini çok sevdiğim anlamına gelmiyor tabii.. İlk 33 bölüm bende Melis'e kıl oluyordum. Ne zaman Aksel geldi, o zaman yavaş yavaş yola girmeye başladı. Arada Zeynep ve Kerem'e yaptıklarını bende sevmeyerek izliyorum ama ben aynı durum da olsam Melis kadar sessiz kalmazdım yani. :))



ZeyKer'ciler sabırsızlıkla aşağı iniyorlar ama onlara geçmeden Barış'dan da bahsetmek istiyorum. Eheem ehem! Öncelikle yukarı da gerçekten çok cool'du. Girişi, kıyafetleri, ve bu bölüm 10. bölümden sonra sevdiğim tek saç stiline ba-yıl-dım! Tabii her şey böyle salına salına yürümekle bitmiyor spagetticim. :)) Böyle anca kızları kandırabilirsin. ;) 
Kenan olayına gelince Behice'nin son telefon konuşmasın da bende hatlar koptu. Kerem'in almasını istediği mektubu acaba Kerem Barış'a verecek mi? Ki bence o okumayacak ve Behice'nin felç haberinden sonra ölüm haberi gelecek ve mektubu Barış'a verecek gibi geliyor.. Geçenler de bizim eve üç dakika uzaklıkta olan (yavaş yavaş bizim eve doğru İnşallah! ;) )  Alman (şimdi Özel Çamlıca diye geçiyor) Hastanesin de ve İtalyan Hastanesi'nde çekimler vardı. Kerem, Barış, Zeynep, Yağmur, Ozan, Behice, Sevim ve Ahmet'in sahnelerini olduğunu söyleyebilirim. Bazı oyuncular sahne çekimlerin de hemen karavana geçiyorlar onun için onlar hakkında bilgim yok.. Kamera arkasında felçlik ile ilgili bir sohbet geçiyordu. ;) Benden söylemesi.. Behic'e Ahmet'i vurmamıştır çünkü onu vurursa iş kan davasına döner. Abi o silahı kullanmayan Erdoğan ailesinden biri kaldı mı?! Şimdi Ahmet Barış'ın amcasını, Behice'nin de kızını öldürdüğüne göre, Behice'ye cevap hakkı doğar ve Ahmet'i öldürebilir. Karşı taraftan atak gelirse bu sefer Sayer'ler durmaz.. Güneş'in kütlesini hesaplayınız! 
Beynim 404 ERROR vermeye başladı.. İyisi mi ben hayal gücümün kapılarını kilitleyeyim baya Beşinci Boyut'a sarmaya başladım. :DD 
 Behice'nin sonu ne olur bilmem ama önceden de dediğim gibi Pazar gün ki okul çekimlerinde dış mekanda İsmail ve Kerem'in çekimleri vardı. Ayrıca benden duymuş olmayın ama aynı sahnenin daha evveli olan sahil çekimi de var tabi.. ;)) Yani Barış Kerem'le bu kadar kötüyken Behice'nin haberi onları tekrar bir araya getirdi diye düşünüyorum. Tabii Barış mektubu okuyup, intikam planına start vermez umarım.. Olan Kerem'e olur. Sonra uğraş dur...
Ben daha fazla olayları karıştırmadan süper ikili Ahmet ve Behice'den ZeyKer'e zıplıyorum.. 





            Seniii romantik Kas Hayvanı seniiiiii... 


Hayvan Mayvan ama benim hayanım ya..  Şey.. Iı yani bizim. Hı hı bizim hayvanımız.. Kamuya mal olmuş biri sonuçta...
  ..Hahahhaahaa şakayı bir kenara bırakıyorum gerçekten harika bir sahneydi. Zeynep o kadar zamandır sevgilisi olduğu adamın sesini her ne kadar tanıyamasa da (!) bence harikaydııı.. Kendi ayağına çağırdığı yetmiyormuş gibi bir de oyun oynuyor sevgilisiyle.. Eşeğe bak sen.. :D  


Belki bizim hiç bir zaman böyle yakışıklı, komik, karizmatik, düşünceli, İstanbul'un en marka özel okulu sahibi olan bir sevgilimiz olmayacak. Hatta belki bizim böyle bir rehberlik odamız bile olmayacak..! Ama bunları sizin gözüne sokmak için yazmıyorum arkadaşlarım.. (!) 
Şu birinci gifte ki göz kırpmasını, Zeynep'e sarıldığın da gözlerini kapatıp kokusunu içine çekmesini, sırf sevgilisiyle görüşmek için sıfır Nokia Lumia'nın son modellerinden almasını da geçip bölüme konsantre olmaya çalışacağım.. :'( Yoo yo ağlamıyorum gözüme kıskançlık kaçtı!

 
( Bu arada Jane şıllağını geçmeden şunu söylemek istiyorum. Şirkette Sevim'e ilaç kullanmadığını söylemişti. Sevim'in de verdiği vitamini içmedi çöpe attı. İlaçlar mideye iniyor çünkü. Neden içmedi o zaman? Umarım hamilelik durumu yoktur. Yoksa dizi baya bildiğin b..k'a sarar yani.. )

Son zamanlar da dünya da çok popüler ve özellikle Hollywood yıldızları tarafından çok sık uygulanan bir yöntem olduğu için Kerem'in konuya yabancı olmadığını düşünüyorum. :))
 Valla işte gerçek Gölyazı Elması! Hande'yi bu sahnede tebrik ettiğimi söylemeliyim. Bardak çekmek pek de kolay bir iş değildir. Ama belli ki ya sette uygulamalı öğretildi ya da önceden beri yaptığı bir şey.. Gerçi bizim oralar, Ankara'nın kızı böyle eski usulümüzden tedavi yöntemlerimizi bilmeli. :)) Jane'e çektirdikleri için Gölyazı Elmasını, oyunculuğu için Ankara Elma'sını ayakta alkışlıyorum.. ;))


Canımızdan, ciğerimizden çok sevdiğim (!) Osman amcamız yüzünden Zeynep'in gidememesinden ve Jane şıllağının! Kerem'le baş başa kalmasından çok korkmuştum. Sevgilisinin taktiğini kullanarak başarılı bir performans gösterdi Zeyno. "Bin engel koysalar da önüme ben bir yolunu bulurum." 


Hazır bağrımıza bastığımız (!) dedemizden açılmışken konu... 21. Yüzyıldayız ve hala böyle olayların kalmasına çok şaşırdım. Tamam yani benim de babam sıkı kuralcı, benim de Range Rover'ın da öpüştüğüm bir sevgilim yok ama Elhamdürillah okuluma tek başıma gidip gelebiliyorum.. Yani ben Zeynep'in yerin de olsam değil dedem, annemin öyle sokağa atan bir adamla asla konuşmazdım! Bizim rahatsız olduğumuz kadar sevinen bazı arkadaşlarımız da var tabi.. Mesela Kerem Sayer! Zeynep'i korudu diye daha ilk dakikadan "Güzeel" artısını aldı.. Bakalım son olaydan sonra ne yapacaksın Sayer?
( Bu arada Sayer Pipılları, konuşmalar çıkıyor dedemiz bu olaydan sonra gidecek diye.. Boşuna sevinmeyiniz. Benden size küçük bir haber, tüyocuk da diyebiliriz.. :)) Geçen Cuma Zeynep'lerin ev çekimlerinde Levend abimiz de vardı. Yani Osman dedemiz de vardı. Hatta şunu da ekleyeyim bari. ;)) Kerem, Efecan, İsmail, Yağmur, Merve, Ozan ve Hande'de oradalardı. Bakalım bakalım ne olacak?? Benden bu kadarcık yeterli bence... ;) ) 





Kadın nasıl adamı rezil de eder, vezir de ederse... Aşk da insanı veliaht da eder tüpçü de eder. ;)


 Ehh haklı olarak dizinin patlama sahnesini sonlara bıraktım. :)) Kerem'in Zeynep'i görmek için tüpçü olmasını, dedeye pot kırmadan içeri girmesini, Zeynep'i sıkıştırıp öpmeye çalışmasını geçtim.. Bir insana tüpçülük bu kadar mı yakışır?! Senin ne hakkın var bizim hayallerimizle oynamaya ha Sayer?! Doğal olmayan gazı kullanan var kullanmayan var. Aç tokun halinden ne anlarmış!
 Bu sahneyi otuz iki diş sırıtmaktan çenemin ağrıdığını hatırlıyorum. Da tek anlamadığım şey, insan bir kaçamak yapmaz mı Gölyazı Elma'sı? Çocuk Güneş'le uğraştığı yetmiyormuş gibi kalkmış tüpçü kılığına girmiş gelmiş yanına. İnsan bir "Senden nefret ediyorum." sözünden sonra gelen minik bir öpücüklerden birini vermez mi? Nasıl kıyarsın?.. O bizim mahallenin tüpçüsü. Tüp satıyor diye onu ezemezsin! O bizim Ahmet abimiz..-
  Dur lan! Hatlar karıştı :D

 Ehemm ehem. Nerede kalmıştık?





 Ve... Geceye damgasını vuran sahne!
Öpüşmenizi, sarılmanızı sokağın ücra köşelerin de yapmak yerine camdan kapak! gibi gözüken yerde yaparsanız meşhuur Cüneyt Arkın tokatlarının tadına bakmış olursun Zeynep'ciğim.. Anladık bir birinizi özlediniz de gölgen gibi peşinde dolaşan bir adet yaşlı deden var senin. Hadi annen, Jale teyze, baban alışık diyelim.. Hatta Barış ve Aksel'de gördü. Ama orta çağdan yeni çağa fırlayan bir adam için biraz fazla oldu bu...

  Sonunda yaza yaza doyamadığım 39. Bölüm Yorumlarım bitti. Baya bir vaktinizi aldım. Okuyan herkese teşekkürler. Ben yazarken çok keyif aldım umarım sizleri de güldürebilmişimdir.. :))
  Belki bizim hiç bir zaman bir Kerem Sayer'imiz, böyle yakışıklı, komik, karizmatik, düşünceli, İstanbul'un en marka özel okulu sahibi olan bir sevgilimiz olmayacak. Hatta belki sevgilisine sarıldığın da gözlerini kapatıp kokusunu içine çeken, sırf sevgilisiyle görüşmek için sıfır Nokia Lumia'nın son modellerini alan bir Kas Hayvan'ımız da olmayacak belki.. 
 Ama unutmayın ben sizin moralinizi bozmak için her zaman burada olacağım.. ;) 

Not; Yazım da kullandığım için Tumblr'dan fallenangelzertoum - osarkisensin - senbenletassakmigeciyon - bosluktakidenizkizi - sampiyonlugubeklerken - nothingreallymathers - siktiretmeyibil ve didolisa" ya teşekkürler. Öpüldünüz! :*